İnsan aksi bir günebakan çiçeğidir bazen, kendisi için doğru mu yoksa yanlış mı anlayamadığı ışık kaynağına doğru dönmekte ısrar eden. Hatta kimi zaman bu ısrarı öyle bir hal alandır ki, karanlıktan dahi beslenebilen.
Etiket: bazen insan
Bazen İnsan – 66
İnsan sınırları ortadan kaldırmak için kuvvetli nedenleri ile kavrulmuş cesareti olanlar ve sınırları geçmemek için cılız bahaneleri ile bayağı kaygıları olanlar olarak ikiye ayrılandır bazen.
Bazen İnsan – 62
gülmek göçebedir ve insan güzelliğin güzelliği doğurup yeşerteceğini bilendir bazen.
Bazen İnsan – 60
insan
günbatımında
evinin yolunu tutan, orada kalıp uzanarak renkler şölenine kendini maruz bırakan ve o alaca renkler kuşağı müziğinde dans eden olarak
üçe ayrılandır bazen; fakat bu üç durumda da kendini serin düşler nehrine bırakan ve olacak yahut olmayacak birşeyleri arzulayan olarak bulandır da biraz.
Bazen İnsan – 59
İnsan dağlarla hemhal olandır bazen, dışındaki yüceler içindeki yüceyi coşkuyla uyandırdığından. Kimi zaman, bir delinin dediği gibi, dans eden yıldızlara yükselebileceğini duyumsattırdığından da, hatta dolaysız yükselttiğinden.
İsrafil Üflendi Beyefendi’nin Dünya İçin Küçük, Kendi İçin Kıyametî Hatasını Anlatır Yazıdır
Gazeteleri okuyor, televizyonları izliyor ve radyoları dinliyordu. Üyesi olmadığı hiçbir sosyal medya sitesi de yoktu. Bu hayatta onun için birinci sırada en önemli şey ne aşk ne paraydı. Galatasaray, Beşiktaş yahut Batman Petrol Spor da değildi. Birinci sırada haber alma hakkı geliyordu. Evet, HABER ALMA HAKKI!
Gazeteleri didik didik okuyor, gerekirse bir tarihte fikrini şöyle belirtmiş bir yazarın yakın tarihte değiştirmişse fikrini diye gözüne sokmak için yazılarını kesiyor, saklıyordu. Ana haber bültenlerini ve saat başı ajanslarını asla kaçırmazdı. Bütün gazeteler, gazeteciler ve programcılar arasındaki ideolojik ya da retorik farkı parmaklarının üstündeki kıllar kadar net tarif edebilirdi. Kim özgür kim boyun eğen, kim hakiki muhalif kim muhalifmiş numarası yapar kimlikteki öz ismi kadar bilir, bunu aradığı programlarda, batak attığı kahvede ve özellikle evinde korkusuzca kesin hükümlerle ifade ederdi. Ta ki o radyo yayını faciasına kadar.. Emekliydi. Bütün interaktif tv radyo haber programlarının telefon numaraları defterinde yazılıydı. Her gün yaptığı gibi en sevdiği muhalif programcıyı arayıp, mevcut toplumsal durumlara dair görüşlerini belirtti. Adı İsrafil’di. “Halkımız narin bir çocuktur, evlilik programlarıyla uyutuluyor, efenim.” dedi. “Savaş tüccarları kendi çıkarlarını paragöz, kifayetsiz, aşağılık siyaset kurumu aracılığıyla vatan millet diye yutturmaya çalışıyor.” da dedi. “Ben buna üzülüyorum, inanın her gece uyumadan evvel itinayla ağlıyorum.” deyip stüdyoda dramatik anlar da yaşatıverdi. Coşmuş akıyordu, programcının çeşitli ikazları sinek vızıltısı gibi etrafından geçiyordu. Bir nefeste “Bu orrrospu çocuğu ta” diyecekken beyninden bir tık sesi geldi, bildiğiniz bir tık sesi, cevizin dalından toprağa düşmesi gibi tık sesi. Sustu.
Farketti ki şu an konuşmakta olduğu program her zaman arayıp konuştuğu kimsesizlerin sesi fakat pek kimsenin bilmediği muhalif program değil, tam aksine kopkoyu yapyandaş ana akım bir programdı. Dalgınlıkla karıştırmıştı. Karnına bir kasatura saplandı. Beyninde tık sesleri çoğaldı. Damarları çatlıyor, kanı kafasındaki deliklerden sızıyor gibi hissetti. Programcı ona ismi soyismiyle sesleniyor, savcılığı emniyeti ve hatta küçük harflerle sağduyulu tüm vatandaşları gereğini yerine getirmeleri için uyarıyordu. Her zamanki alışkanlığıyla laf arasında oturduğu semti de söylemiş, “ben İsrafil Üflendi bu yobazlığa dayanamıyorum da” demişti. Vücudu yetmiş iki parçaya ayrılmış, telefon eliyle birlikte düşmüştü.
Bir hafta boyunca evden dışarı çıkmadı. Bir hafta sonunda karısının derin uykuda olduğu bir sabah vakti ağarmış saçlarını yeşile boyayıp, sakalını da bir güzel tıraş ettikten sonra ufak bir bavulla evden dışarı çıkıp Esenler otogarına gitti ve kendi ismiyle on farklı şehire on adet bilet satın alıp şirin bir Ege kasabasına doğru yola çıktı.
Psikolog eski bir arkadaşı vardı, onun yanına vardı. Birkaç ay gizlice terapi gördükten sonra doktoru ona haberleri, gazeteleri, televizyonu ve benzeri her şeyi yasakladı. Ortamın yatıştığına ve İstanbul’da kimsenin artık onu aramadığına kanaat getirdikleri bir gün geri dönmeye karar verdi. İşte o gün bugündür yemyeşil saçlarıyla böylesi şiddet sarmalında maddeten ve manen zinde kalabilmek için her sabah beynini kısa programda yıkadıktan sonra askılıkta kurumaya bıraktı. Bir tek geceleri beynini giyindi, o da rüyalar görebilmek için; çünki biliyordu ki rüyalar önemliydi. Huylu huyundan vazgeçmez ya o düşler bahçesinde asmaya kesmeye devam etti.
Bazen İnsan – 12
İnsan “Dünyasını değiştiremeyenler dünyayı değiştirmek istiyorlar. Şaşkınlar. Öfkeli, yıkıcı ve çaresizler. Onların tek umudu bir gün doğanın olanca yapıcılığıyla tüm dünyayı kasıp kavuracağı ve gökle yeri bir kılacağı. Yaşayan ölüler onlar, kıpırtısızlar. Felaketten besleniyorlar. Heyecanları yok, ilgileri yok. Toz zerresi ve önemsiz olduklarını söylüyor, kavgayı küçümsüyorlar. Korkuların esiriler. Onlara kulak asıp, aldanmayın! O gün geldiğinde yanılıyorsunuz altüst oluşa teslim olmayacaklar, tam aksine ağlayacak, yalvaracak ve direnecekler. Biz onları bildik.” diyendir bazen, diyip sessizce kürsüden inen.
Bazen İnsan – 346
İnsan pazar gününden başlayarak diğer günlere cumartesi gecelerinin alışkanlığı, coşkunluğu ve aldırışsızlığıyla devam etmek isteyendir çoğunlukla, fakat dağların karanlık tarafından gelen zalim ay çörekleri yahut vahşi otlu peynirler veya sinsi istavrit kılçıkları her zaman orada, o bitimsizmiş şölenin ötesinde bir yerde belirmek üzere saklıdır, hain planlar düşünerek sırıtıyordur ve buna asla izin vermezdirler. İnsan iyi bir dansçı, bayağı bir mağdur ve ihtişamlı bir kurbandır bazen.
A Ha ha. Hû!
Bazen İnsan – 00
İnsan hiç kendi başına çorap örer mi? Ben ördüm. İlkin endişelenip, daha da hatalı örgü hamleleri yapabiliyorsunuz, fakat sakin olursanız her şey yoluna giriyor. Sözgelimi ben böyle olduğum zamanlarda metanetimi koruyup, makul olan en önemli hareketi yapar, ipin bitmesini beklerim. Yani örmeye devam ederim. Çünki kendi başına çorap örmenin paylaşılamaz bir hazzı vardır. Yüksek dirayet ister. Bir başkasının örmesinde nesne konumundayken, kendi örmenizde öznesinizdir. Her şeyi bilen ve görensiniz, irade sahibisinizdir. Tüm açıklarınızı ve zaaflarınızı bildiğinizden kendinizi her türlü köşeye sıkıştırıp mat edebilirsiniz. Hayatın olanca edilgenliği içinde bundan büyük keyif ne olabilir? Hiç. 😊
Bazen İnsan – 0
Kendimi kaybettiğimi düşündüğüm vakitler endişelenir, sonra aceleyle eşkalimi çizerdim. Rahatlar, böylece aramaya başlardım. İnsan en çok kendisinin nelerin ardına saklanıp, kimlere sığınabileceğini bildiğinden, işim kolaylaşırdı. Söz konusu kaçak gövdemse gövdemi, ruhumsa ruhumu çekip kulaklarından ait olduğu yere getirir, gürültüyse gürültü sessizlikse sessizliğin içine koyardım. Kendimi bulamadığım da olur, bu bulamayaşım bazan günlerce ve hatta aylarca sürerdi. Fakat sonunda bulurdum. Bazan da onca koşuşturma, onca kedere ve kaygıya rağmen hiçbir şey bulamaz, başım yerde öylece eli boş dönerdim. Eli boş döndüğüm vakitler, kendi içimde uzun süren tartışmalar sonrası, nasıl olacağını bilemediğim yeni bir ben yaratırdım. Yılanın derisini atması gibi olurdu her şey. Bir dahaki kayboluşa kadar bu yeni deriyi besler, okşar ve büyütürdüm.