“Başlayışından bitişine, renkli ve ahenkli oyunculuklarından ‘antika’ Türkçeyle gelen coşkun sükûduna, unutulmuşluğun ve hırpaniliğin dekorundan hatırlayışın solgun ışığına, kurgusundan hasbıhaline ve oradan da elemin doğurgan müziğine varana değin zengin mi zepzengin bir oyun Nihayet Makamı.”
Keder defteri geniş, gülüş kitabı kısadır.
Eski bir hikaye: İnsan yanılsamayla malüldür.
Hatırlamak görecelilikle nişanlıdır, çoğu zaman bir yalan gözlüğüyle bakılır geçmişe.
Kim muzaffer, kim mağlup, kim üvey kim hakiki; anlattıklarından doğar doğabilirse yanıtlarımız anlatıcının.
Bir dağın önünde durur da, ben bunu aşamam der kimi, aşıp ardına baktığında da dağ değil tepeymiş der kimi.
Taşın ağırlığını taşıyan, kalbin sızısını kalbi kaybetmiş olan bilir.
Ama en çok taşımamış olan konuşur taş hakkında, ama kalbi ufalanmış olan söyler olmuş olanın beyhudeliğini.
Sızıyı dindirmek, çağlayan kanı durdurmak içindir bu.
Dağ hem sevinçlidir hem hüzünlü.
Yolcu hem ürkektir hem ümitli.
Sevinçlidir dağ, aşılmayı beklemiştir çün bin yıllar boyu; hüzünlüdür, çün aşılacaktır artık sabırlı ve inançlı yolcu tarafından. Oynanan soylu bir kumar, hazla donatır dağın özünü; arzu bitimsiz olacaksa talep karşılanmamalıdır.
Kaybetmemek için yolcuyudur ki, imkansızlık şarkısı fısıldar heybetinden. Adı Şehvar.
Ürkektir yolcu usundan geçmez aşkınlığa ulaşmak çün mühürlenmiştir eski çağlardan beri saklı kuytularda cüceliğiyle; ümitlidir çün görülür olmuştur, dağ dilinde söylenen bir makamdır artık o. Ne mi olmuş? Kuytulardan, tıkırtılardan imkan verilip salonlara alınmış bir yengidir bu: Sınıfın cüceliğinden ruhun devliğine. Gerçekleşmiş bir hülyadır: Astın dudakları kaynaşmıştır üstün dudaklarına nasıl ki bir tırnak yazgısıysa bir etin, öyle. Adı Sabriye.
Şehvar ve Sabriye. Yalanla bezenmiş, ümitle örselenmiş, hüzünlü olmaya mahkum içli bir şarkıdır bu. Nihayet Makamı.
Gamlıdır tanbur; karanlıktan doğar, aydınlığa doğru vurur şarkısını.
Su perisi kendi istediği için çıkıp gelmez dehlizlerinden, çağrıldığı için gelir o.
Ulaşılmaz olan ulaşıldığında kaybedileceği için ulaşılmazdır.
Ölüm tamlıktır, yaşam eksiklik.
Bakmayın gözyaşlarına, baş ağrılarına, bir zaman kaybettiğimizi hatırlattığı içindir ki yine ve yine imkansızın şarkısını söyler dururuz. Bir daha yitirmemek içindir ki Sabriye de, Şehvar da birbirilerine çekilmiş, birbirilerini itmişlerdir. Ölüdür bütün, bilmeden bilerek bütünleş(e)mezler bu yüzden.
Ast, üst. Aşağıdan yukarı doğrudur dikkat. Kayıtsız kalmalıdır üst olmanın gereği üstteki, yeri gelince merhamet göstermek, zamanı gelince ilgi vermek için. Değer merdivenle eşdeğerdir; aynı manaya gelmez son basamağıyla ilk basamağı merdivenin. Hemhaldir en üsttekinin üstlüğü en alttakinin varlığı ile. İkisi birbirinden ve aradaki basamakların oluş’undan muaf değildir zinhar. Şehvar Şehvar Hanım olabilmek ve olabilirliğinin bekaası adına muhtaçtır besleme Sabriye’ye. Sabriye ise bu itiraz ve kıskançlık kültüründen beslenir, son basamağa gelmek için kudreti ve bilinci yoktur da, görsün ister üstü onu. Tepetaklak olunması mümkündür lakin asla olun(a)maz. İktidar da bundan beslenir, bu hiyerarşik tırmanıştır ihtiyacı, ihtirası ve ilgiyi besleyip, diri tutan. Gören gözlere ihtiyacı yoktur aşkın, göz görmez çün; içgüdüyle bilir bunu ve yaklaştırır sezgi, iktidar tam da bu yüzden ve bu eksik eşitsizlikten ötürü vardır.
Her basamağı bir çemberdir merdivenin. Deprem gibi: Alttan üstte, üstten alta olup durur titreşim. Biri ötekine kaynamak için çırpınır, öteki öbürünü içine almamak için sızlanır. Erkek kadını, yetişkin çocuğu, yaşlı genci, evli dulu, eylem düşünceyi itiştirir. Birbirilerini birbirlerinin çemberine kaynaştırmamalı, sokmamalıdırlar ki varlıkları teyid edilsin ve daim olsun. Üst’ün kayıtsızlığı, ast’ın arsızlığıdır dünyayı döndüren. Nasıl ki şair Şehvar kadın olarak Tevfik Fikret’ten mülhem şiir erk’lerini huzursuzlandırıyorsa, Sabriye de öyle kurcalayıp durur Şehvar’ın dünyasını; beğenisini, ilgisini, takdirini, sevgisini, merhametini ve bilhassa muhtaçlığını. Her iki oluş da birbirine mühürlü, ama biri bunu inkar etmek diğeri bunu yalvarmak şartıyla. Tıpkı hassas kimlikleri bir tepetaplağa bakan merdivenin üst ve alt basamağı gibi özünde aynıdır erkeklerle örülü şuaradan onay bekleyen Şehvar ile kenterden onay bekleyen Sabriye.
Farelik mi? İkisi de yargı makamının kapısında “doğru anlaşılmamış, yeterince sevilmemiş ve hak edilen değeri görmemiş olmakla” örülmüş itiraz dilekçeleriyle ol kapıları aşındırmakta mahir birer faredir. İkisi ayrılmaz bir bütünün ne az önemli ne çok gereksiz parçalarıdır. Varlıkları oluşlarını teyid etmenin, birbirilerini birbirlerinde doğurup öldürmenin anahtarları. Sönük bilgin Sabriye’nin incisinin çetinliği Şehvar’ın ihtişamından, huysuz Şehvar’ın kendine yeter’miş’ gibi duran ışıltılı kayıtsızlığı Sabriye’nin dayanıklılığından beslenmektedir. Lakin işte doğurdukları kadar ölüp ölüp durmaktadırlar da tam da bu kendilerini doğuran yerlerinden. Besleme Sabriye umudundan, tütüncüzade Akif’in kızı Şehvar hanımsa inadından güçlü ve zayıftır. Ast üste varamadığı, üst asta düşmediği sürece var olacaklardır tekrar tekrar. İki kadın, kaynaşmadıkları sürece ebedi kırık bir aşk hikayesidirler ve katıksız hakiki.
Bilir ama içten içe duymamaya yeminlidir Şehvar su perisinin şarkılarını, duydum derse ölecektir.
Bilir ama içten içe duymaktan muhteşem bir haz alır susmuyor sussun dediği su perisi şarkılarından Sabriye. Boşuna değil Şehvar’ın iki dudağının arasındaki ‘evet duyuyorum’a dilenci oluşu. “Ey nazlı dilber halimden bi haber” Hakikat imkansızdır,- buldum ve dokundum sanırsın, hem tam şuradadır hem değildir,- yaşamak ‘olmaz’la hissedilir en derinden. O yokülkeye büyük adımlarla hızlı bir koşudur çektiğimiz sancılar. Kalpte duyumsanıp surete vuran ekşi bir tatlıdır ve tadı şuradadır: Hayatın bizim için anlamı yoktur, bizim onun için anlamımız vardır: Sen bana şarkılarını söyleyecek misin söylemeyecek misin diye sorar yaşam hepimize.
Korkaklar tereddütle malüldür, cesurlar yapmakla. Hangisi olacağız? Eyleme mi bulanacağız yoksa keşkeler zindanında mezar eşeleyeci mi?
“İnsan insana kavuşunca meşk, kavuşmayınca aşk olur.” Altıdan Sonra Tiyatro’nun merkezinde bilinç düzeyinde değil de, varlığı doğduğu yerden katbekat uzakta belirebilen yeraltı suları misali farkında olmadan, derinde bir yerde tenin altında tine işlenmiş bir merkezde istemeden bile isteye acıdan haz alan karakterleri ve bu elemden doğan, oynayan ve yaşayan nefis şarkılarıyla Nihayet Makamı isimli güzel oyunu bana şunu verdi:
Ama düşünmeyin yapın bazen; susturmayın, söyleyin içinizdeki şarkıları.
Söylerseniz sonucundan bağımsız yapmış olmanın sonsuz neşesiyle bir kuş olur uçuverir, söylemezseniz bitimsiz elem girdabında ruhu kemiren keşkeler faresi oluversiniz. Mazi fareyle oynayan kedi misali oynar bizimle, hortlamak gibi bir huyu vardır onun.
Izdırap keskin bıçak; nihayet makamı hüzünlü kağıt. Yeniden okunmak üzere katlanıp durmalı mı, bir daha göze değilmemesi için paramparça edilmeli mi? Sabriye dönenen ve bir türlü dökülemeyen bir ırmak Şehvar’ın ışıltısında, Şehvar Sabriye’ye uzun ve zorlu bir yolculuk bayır aşağı. İki kıymeti bilinmemiş, iki yıkılmış kale tıkılıvermiş birbirilerinin içlerine. Ten nedir ki, aşk tinde söyler şarkısını. Soba nedir ki od olmaz ise, od yeter mi ki soba sarmaz ise…
Başlayışından bitişine, renkli ve ahenkli oyunculuklarından ‘antika’ Türkçeyle gelen coşkun sükûduna, unutulmuşluğun ve hırpaniliğin dekorundan hatırlayışın solgun ışığına, kurgusundan hasbıhaline ve oradan da elemin doğurgan müziğine varana değin zengin mi zepzengin bir oyun Nihayet Makamı. Bir ricam var: Karanlığın çaldığı tanbur ve su perisinin söylediği şarkılar albüm oluversin. Nota solfej makam anlamam, hiçbir müziğin tekniğine inecek kadar fanatik bir dinleyici yahut amatör bir uğraşçı dahi olmadım, ama o seslerin rengine hayran kaldım. Büyüleyiciydi. Ha, sıpotifayım yok, YouTube olursa sevinirim.
Hamiş: Tanburun feryadıyla yükselen şarkılara mı yazılmıştır oyun yoksa ömürlerini imkansızlığa aldırmış Sabriye ile Şehvar’ın hikayesine mi yazılmıştır şarkılar bilmem ama Nihayet Makamı, (gece yarısından önce) Altıdan Sonra Tiyatro, izleyin derim mutlaka, kaçırmayın.